yaşamak
[fiil] [nesnesiz] Canlılığını, hayatını sürdürmek
YAŞAMAK İLE BENZER OLAN KELİMELER
YAŞAMAK İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- ağıllanmak
- anlaşmak
- baş başa vermek
- bileşmek
- bir araya gelmek
- bir olmak
- birikmek
- birlik olmak
- bitişmek
- buluşmak
- bütünleşmek
- çakışmak
- çatışmak
- çöküşmek
- derişmek
- dökülmek
- el ele vermek
- geçinmek
- geçişmek
- girişmek
- halvet olmak
- içtima etmek
- irkilmek
- iştirak etmek
- ittihat etmek
- kalabalıklaşmak
- karışmak
- katışmak
- kavuşmak
- kaynamak
- kaynaşmak
- kenetlenmek
- kervana katılmak
- kucaklaşmak
- kümelenmek
- kümeleşmek
- meclis kurmak
- mülaki olmak
- odaklanmak
- ortak olmak
- ortaklaşmak
- oturmak
- oyulgalanmak
- paylaşmak
- takılmak
- temasa geçmek
- temerküz etmek
- teraküm etmek
- terekküp etmek
- toplanılmak
- toplanmak
- toplaşmak
- toplumlaşmak
- üşmek
- üşüntü etmek
- üşüşmek
- yapışmak
- yaşamak
- yığılıp kalmak
- yığılışmak
- yığılmak
- yığışmak
- yuvalanmak
- aksamak
- bağlamak
- beklemek
- bitirmek
- bozulmak
- bulunmak
- çakılıp kalmak
- çivilenmek
- demir atmak
- demirlemek
- dinmek
- donmak
- duraklamak
- duralamak
- eğleşmek
- fren yapmak
- hitam vermek
- inkıtaya uğramak
- istop etmek
- kakılıp kalmak
- kazıklamak
- kesilmek
- kesintiye uğramak
- kesmek
- konaklamak
- mıhlanmak
- milim oynamamak
- mola vermek
- oyalanmak
- park etmek
- put kesilmek
- rahat durmak
- sabit olmak
- sakinleşmek
- son vermek
- sonuçlamak
- sonuçlandırmak
- stop etmek
- tamamlamak
- tatil olmak
- tatile girmek
- tevakkuf etmek
- uğramak
- yaşamak
- yatışmak
- yerinde saymak
- zınk diye durmak
- ahenk yapmak
- alay etmek
- âlem yapmak
- beklemek
- cümbüş yapmak
- çubuğunu tüttürmek
- düğün bayram etmek
- felekten bir gece çalmak
- felekten bir gün çalmak
- felekten kâm almak
- ferih fahur yaşamak
- gecikmek
- gülmek
- gülüp oynamak
- gülüp söylemek
- gününü gün etmek
- hızlı yaşamak
- kahkaha atmak
- keyfetmek
- keyfine bakmak
- keyfini çıkarmak
- keyif çatmak
- keyif sürmek
- kurdunu dökmek
- kurtlarını dökmek
- oynamak
- papaz uçurmak
- saraka etmek
- tadını çıkarmak
- uğramak
- yaşamak
- zevk etmek
- zevklenmek
- alaya çıkmak
- arka kapıdan çıkmak
- artakalmak
- beklemek
- bulunmak
- bürümek
- bütünlemeye kalmak
- çakmak
- çuvallamak
- devam etmek
- dinmek
- diplemek
- dönmek
- gecikmek
- gümlemek
- ikmale kalmak
- kaput gitmek
- konaklamak
- konmak
- kökleşmek
- olanaksızlaşmak
- oturmak
- oyalanmak
- sınıfta çakmak
- sınıfta kalmak
- sürdürmek
- takılmak
- takmak
- top atmak
- topu atmak
- torpillemek
- yaşamak
- yerleşmek
- yetinmek
- yitirmek
- âdet olmak
- almak
- ardı arası kesilmemek
- ardı arkası kesilmemek
- arkası gelmek
- asıda kalmak
- asıda olmak
- askıda kalmak
- ayakta kalmak
- aylamak
- baki kalmak
- bengileşmek
- bitmek tükenmek bilmemek
- cezalandırmak
- çekmek
- çorap söküğü gibi gelmek
- çorap söküğü gibi gitmek
- daim olmak
- dayanmak
- değmek
- devam etmek
- doldurmak
- ebedîleşmek
- gâvur orucu gibi uzamak
- gelmek
- gırla gitmek
- gitmek
- hüküm sürmek
- intikal etmek
- itmek
- izlemek
- kaim olmak
- kangrenleşmek
- kazmak
- kovmak
- koymak
- muallakta kalmak
- muallakta olmak
- müzminleşmek
- olagelmek
- ölümsüzleşmek
- para basmak
- sakalı bitmek
- sallantıda kalmak
- satmak
- seyretmek
- sıvamak
- süregelmek
- süreğenleşmek
- sürüncemede kalmak
- sürüp gitmek
- teakup etmek
- temadi etmek
- teselsül etmek
- tevali etmek
- tutmak
- uzamak
- uzanmak
- vurmak
- yaşamak
- yetişmek
- yürümek
- yürütmek
- zincirlenmek
HECELEME
ya-şa-mak YAŞAMAK KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [fiil] [nesnesiz] Canlılığını, hayatını sürdürmekÖrnek: Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir.
- [fiil] Sağ olmakÖrnek: Deden yaşıyor mu?
- [fiil] Varlığını sürdürmekÖrnek: Balıklar suda yaşar.
- [fiil] Oturmak, eğleşmekÖrnek: Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak.
- [fiil] GeçinmekÖrnek: Bu kazançla yaşamak kolay değil.
- [fiil] Herhangi bir durumda bulunmak veya olmakÖrnek: Bekâr yaşamak. Tek başına yaşamak.
- [fiil] Görüp geçirmek, başından geçmekÖrnek: Balkan Savaşı'nın bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı.
- [fiil] [mecaz] Sürmek, devam etmekÖrnek: Onun anısı hep yaşayacak.
- [fiil] [mecaz] Varlıklı, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmekÖrnek: Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor.
- [fiil] [mecaz] Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmakÖrnek: Bu iş olursa yaşadık.
- [fiil] [mecaz] Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmekÖrnek: Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün.
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük