iş
[isim] Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma
İŞ İLE BENZER OLAN KELİMELER
İŞ İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- akıtma
- arak
- arakçılık
- arpacılık
- aşıramento
- aşırmacılık
- aşırmasyon
- aşırtı
- bulgurculuk
- cebellezi
- cepçilik
- çalma
- çomak
- çor
- eşkıyalık
- gece işçiliği
- gelberi
- haraççılık
- haramilik
- haydutluk
- hırsızlık
- iftira
- ihtilas
- intihal
- iş
- kapkaç
- kapkaççılık
- kaptıkaçtı
- karmanyola
- karmanyolacılık
- karşılama
- kayış
- keski
- kova
- kravat
- makas
- manita
- manitacılık
- muslukçuluk
- otelcilik
- otobüsçülük
- pantufla
- pislikçilik
- sirkat
- soygun
- soygunculuk
- söğüş
- sövüş
- şakilik
- şekavet
- tırtık
- tırtıklama
- toka
- tokat
- uçurma
- uçurtma
- uğruluk
- yağma
- yankesicilik
- zarfçılık
- zimmet
- açıkgözlük
- açıkgözlülük
- afiş
- ağız
- al
- alavere dalavere
- aldatma
- aldatmaca
- anaforculuk
- anlamamazlık
- anlamazlık
- askıcılık
- atlatma
- ayak
- batakçılık
- Bizans oyunu
- boğuntu
- cambazlık
- cerbeze
- çıfıtlık
- dalaverecilik
- dalga
- danışıklık
- dek
- demagoji
- desise
- dolap
- dolma
- dolmacılık
- dolmuşçuluk
- doping
- dubara
- dümen
- düzen
- düzenbazlık
- düzencilik
- düzmecilik
- el çabukluğu
- entrika
- fen
- fent
- fırıldak
- hile
- hilecilik
- hilekârlık
- hinoğluhinlik
- hokkabazlık
- hurda
- hülle
- ispiyonculuk
- iş
- itlik
- kafes
- kalaycılık
- kalpazanlık
- kaltabanlık
- kandırmaca
- kapak
- kapan
- kapanca
- kaparozculuk
- kaşkariko
- katakulli
- kelek
- keleklik
- ketenpere
- kolpo
- kopya
- kulis faaliyeti
- kurnazlık
- külah
- külleme
- künde
- madrabazlık
- makas
- makine
- manevra
- maske
- mizansen
- muskacılık
- namussuzluk
- numara
- okus pokus
- oyculuk
- oyun
- oyunbazlık
- oyunculuk
- perdahçılık
- piçlik
- politika
- renk
- rol
- sahtecilik
- sahtekârlık
- sinsilik
- şantaj
- şarlatanlık
- şaşırtmaca
- şeytanet
- şeytanlık
- tavcılık
- telgraf
- temaruz
- tertip
- tezgâh
- tezvir
- tilkilik
- tonga
- torik
- tuzak
- usulsüzlük
- uyduruş
- üçkâğıt
- üçkâğıtçılık
- yalan dolan
- yaldız
- yaldızlı hap
- yeraltı
- yolsuzluk
- ağır iş
- ağırlık
- altın bilezik
- angarya
- başrol
- borç
- boyun
- direktif
- ek görev
- ekmek
- ekmek kapısı
- el kapısı
- ev işi
- fariza
- fonksiyon
- geçim kapısı
- geçim yolu
- geri hizmet
- hamallık
- iş
- işlev
- kariyer
- kat
- koltuk
- makam
- mansıp
- maslahat
- memuriyet
- merci
- mesnet
- mevki
- misyon
- orun
- post
- rol
- salahiyet
- sanat
- sandalye
- serbest çalışmak
- serbest meslek
- sınaat
- uğraşı
- uhde
- umur
- vecibe
- yer
- yük
- zanaat
- açmaz
- alt yanı çıkmaz sokak
- arapsaçı
- bardağı taşıran damla
- batak
- bela
- bok
- boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz
- çaparız
- çapraşıklık
- çaprazlık
- çember
- çıkmaz
- çıkmaz sokak
- çor
- dava
- dert
- dilemma
- düğüm
- düğüm noktası
- fasit daire
- felaket
- gedik
- güçlük
- hacet
- iki ucu boklu değnek
- ikilem
- iş
- kabahat
- kaziye
- kolpo
- kördüğüm
- kriz
- kuyu
- külfet
- labirent
- mahzur
- maraz
- mesele
- özür
- piyango
- pot yeri
- problem
- pürüz
- sinir törpüsü
- şikâyet
- tehlike
- vukuat
- yer demir gök bakır
- zorluk
HECELEME
iş İŞ KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [isim] Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışmaÖrnek: İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir.
- [isim] Bir değer yaratan emek
- [isim] Birinden istenen hizmet veya birine verilen görevÖrnek: Şimdi Mısır'a memuru olduğum bankanın bir işi için geldim.
- [isim] Sanayi, ticaret, tarım, maliye vb. alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünüÖrnek: İşler durgun.
- [isim] Kamu yararına yapılan işlerÖrnek: Güvenlik işleri.
- [isim] Herhangi bir yere düzen verici, günlük yaşayışı sağlayıcı her türlü çalışmaÖrnek: Bu evin işi çok.
- [isim] Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslekÖrnek: Sonunda bir iş buldum.
- [isim] Ticari anlaşma, alışveriş
- [isim] Herhangi bir maksatla kurulan düzenÖrnek: İşlerini bırakmışlar, dükkânlarını kapamışlar, akın akın şehri terk edip gidiyorlardı.
- [isim] Bazı deyimlerde `yarar, çıkar` anlamında kullanılan bir sözÖrnek: O, işini bilir. Bu, benim işime gelmez.
- [isim] Yapılan şey, davranışÖrnek: Yoksullara yardım etmekle çok iyi bir iş yaptım.
- [isim] Nakış, örgü, makrome gibi elde yapılan şeyÖrnek: Komşu kadın elindeki işini dizine bırakıp geline döndü.
- [isim] Emek, işçilik, ustalıkÖrnek: Bu örtü, işi ağır bir örtüdür.
- [isim] İşlemÖrnek: İşimi görmediler.
- [isim] Bir kimseye özgü olan görüş, anlayışÖrnek: Bu, bir zevk işidir.
- [isim] YetenekÖrnek: Demek bende daha iş varmış ki ilin öğretmeni seçtiler.
- [isim] [mecaz] Sorun, konu, mesele, maslahatÖrnek: Etrafın gülüşmeleri arasında iş anlaşıldı.
- [isim] [mecaz] Gizli neden veya maksatÖrnek: Çoktandır köylünün şurada burada yayıp gezeceği ehemmiyetli bir iş, bir keramet gösterememişti.
- [isim] [fizik] Bir kuvvetin uygulanma noktasını hareket ettirirken harcadığı güçÖrnek: Erg, jul, kilogrammetre, vatsaat, kilovatsaat iş ve enerji birimleridir.
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük