göz
[isim] [anatomi] Görme organı, basar
GÖZ İLE BENZER OLAN KELİMELER
GÖZ İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- aile
- aksam
- askat
- aşama
- ayrım
- bahis
- bap
- bent
- birim
- bölme
- bölük
- bölüntü
- cilt
- cüz
- daire
- dal
- departman
- devre
- esna
- familya
- fasıl
- fasıla
- fasile
- fıkra
- fırka
- filum
- göz
- hane
- hücre
- kıta
- kolon
- kürsü
- loca
- madde
- mahalle
- modül
- paragraf
- parça
- parsel
- parti
- pasaj
- perde
- reyon
- sahne
- sayfa
- seksiyon
- sektör
- servis
- set
- sınıf
- sütun
- şerit
- şube
- tabaka
- tablo
- takım
- taksimat
- taraf
- tür
- yarı
- zaman
- açı
- akıl
- alışmak
- amme efkârı
- ana fikir
- anlayış
- apışmak
- âşık olmak
- azalmak
- azaltmak
- bakım
- bakış açısı
- baş aşağı gelmek
- baş aşağı gitmek
- benimsemek
- bilimsel düşünce
- boylamak
- bulunmak
- çakılmak
- çökmek
- damlamak
- devrilmek
- dinmek
- doğmak
- dökülmek
- düşkün olmak
- düşün
- düşünce
- düşünme
- düşünüş
- efkâr
- efkârıumumiye
- eksilmek
- endişe
- fırsat bulmak
- fikir
- fingirdemek
- gelmek
- gitmek
- göçmek
- görüş
- görüş açısı
- göz
- hesap
- içtihat
- ide
- idea
- iki seksen uzanmak
- imgeleme
- inmek
- kamuoyu
- kapaklanmak
- kaygı
- kaymak
- kovulmak
- kötüleşmek
- mezhep
- mülahaza
- mülahazat
- mütalaa
- nakavt olmak
- nazar
- noktainazar
- ölmek
- pencere
- platform
- rastlaşmak
- rey
- sakıt olmak
- sapır sapır dökülmek
- serilmek
- ses
- sukut etmek
- tahayyül
- tefekkür
- teker meker yuvarlanmak
- tekerlenmek
- telakki
- tepesi aşağı gitmek
- tepetakla gitmek
- tepetakla yuvarlanmak
- ters pers olmak
- ucuzlamak
- uçmak
- uğramak
- uğraşmak
- umumi efkâr
- uymak
- ütopya
- varidat
- vurmak
- yağmak
- yansımak
- yenilmek
- yeri öpmek
- yığılıp kalmak
- yığılmak
- yıkılmak
- yitmek
- yuvarlanmak
- zaviye
- zayıflamak
- zihniyet
- züğürtlemek
- aşevi
- aydınlık
- ayvan
- banyo
- başaltı
- bodrum
- bölme
- büro
- camekân
- camlı köşk
- çalışma odası
- dernek
- eyvan
- garnizon
- gerdek
- göz
- hücre
- kabin
- kabine
- kabul odası
- kabul salonu
- kamara
- kiler
- koğuş
- kompartıman
- konut
- koridor
- manga
- misafir odası
- misafir salonu
- otel
- oturma odası
- salamanje
- salon
- sandık odası
- taraça
- tavan arası
- yatak odası
- yemek odası
- yemek salonu
- yer odası
- abidik gubidik
- âşıktaşlık
- aşk
- aşna fişne
- ateşten gömlek
- atıfet
- çıkık
- dil yarası
- dilekçe
- duygudaşlık
- düşkünlük
- eğilim
- flört
- gönül
- gönül bağı
- gönül belası
- göz
- göz sevdası
- hayranlık
- kalp
- kalp yarası
- kara sevda
- korte
- meftuniyet
- meftunluk
- meyil
- muaşaka
- muhabbet
- perestiş
- rikkat
- sempati
- sevda
- sevecenlik
- sevi
- sevim
- sıcaklık
- şefkat
- tapınma
- tapma
- tariz
- temayül
- teveccüh
- tutkunluk
- ubudiyet
- vurgunluk
- yakınlık
- yasak aşk
- zaaf
HECELEME
göz GÖZ KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [isim] [anatomi] Görme organı, basar
- [isim] Bazı deyimlerde, görme ve bakmaÖrnek: Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.
- [isim] OdaÖrnek: Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu
- [isim] Bakış, görüşÖrnek: Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.
- [isim] Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynakÖrnek: Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?
- [isim] Delik, boşlukÖrnek: Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır.
- [isim] ÇekmeceÖrnek: Masanın gözleri.
- [isim] Terazi kefesi
- [isim] NazarÖrnek: İnsanı gözle yiyip bitirirler.
- [isim] Sevgi, ilgi, gönül bağlantısıÖrnek: Gözden düşmek. Göze girmek.
- [isim] Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biriÖrnek: Göz aşısı.
- [isim] Bölüm, haneÖrnek: Dama tahtasında altmış dört göz vardır.
- [isim] Bazı yaraların uç bölümüÖrnek: Çıbanın gözü.
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük